Edgar Allan Poe
Edgar Allan Poe, 19 Ocak 1809’da Boston, Massachusetts’te doğdu. Anne ve babası gezgin tiyatro oyuncusuydu ve 1811 yılında ikisi birden öldü. Poe, Richmond, Virginia’da yaşayan tütün tüccarı John Allan tarafından evlat edinerek, Londra’da yatılı okula gönderildi. Daha sonra Virginia Üniversitesi’ne girse de, hatırı sayılır miktardaki kumar borcu yüzünden okula devam edemeyip bırakmak zorunda kaldı, çünkü tüm hayatı boyunca çalkantılı bir ilişki sürdürdüğü babası okul parasını eksik göndermiş, o da aradaki farkı kazanmak maksadıyla kumar masalarına oturmuştu. Daha sonra Richmond’a dönen Poe, nişanlısının başka bir adamla nişanlandığını öğrendi, kalbi kırık, incinmiş ve beş parasız kalarak çareyi orduya katılmakta buldu. Yıl 1827 idi, aynı yıl ilk kitabını yayınladı. 1829’da ordudan atıldı. İlk şiirleri Lord Byron tarzında yazılmış olsa da, dizelerinde müziğin etkisini görmek mümkündü. Poe, dul teyzesi Maria Clemm ve kuzeni Virginia Elize Clemm’in yanına taşındı. Kuzeni ile evlendiğinde 26’ydı, ancak karısı 14 yaşında bile değildi. Bir yandan da yazdığı edebiyat eleştirileri ve kitapları ile saygı toplamaya başlamıştı. The Poetic Principles, The Philosophy of Composition gibi makalelerinde, çok önemli edebiyat teorileri formule etti. Ne yazık ki meslek hayatı huysuzlukları ve alkol bağımlılığı nedeniyle zarar görüyordu. Buna rağmen, 1845’de Kuzgun, 1846’da Çanlar gibi son derece müzikal şiirler yazmayı da sürdürüyordu. 1837’de ilk ve tek romanı Arthur Gordon Pym’in Öyküsü’nü; 1838’de Ligeia, 1839’da Usher Evinin Çöküşü ve Kızıl Ölümün Maskesi gibi harika kısa öyküler yazdı. 1837’de kendisine ait “tek ve eşsiz, kesin bir etki” yaratma teorisini takip ederek, ilk polisiye türünü ortaya çıkardı. 1841’de yazdığı Morgue Sokağı Cinayeti, büyük olasılıkla o güne kadar yayınlanan ilk dedektiflik öyküsüydü. Hayatı tam da düzene girmek üzereyken, 1847’de karısı Virginia’nın veremden ölümü Poe’yu yıktı. İki yıl sonra artık dul bir kadın olan eski nişanlısı Sarah Royster ile kaldıkları yerden devam etmek üzere bir araya geldiler. Fakat çok kısa bir süre sonra, Baltimor’da baygın bir halde bulundu. Hastaneye kaldırılan Poe’nun saldırıya uğradığını düşünen doktoru, beyninde lezyonlar olduğunu iddia etti. Dört gün boyunca zaman zaman bilinci yerine gelen Poe, sonunda “Tanrım, zavallı ruhuma yardım et” diyerek hayata gözlerini yumdu. Yazarın gerçek ölüm nedeni hâlâ bilinmediği gibi, ölüm sertifikası da bulunamıyor. Poe’nun rakibi ve düşmanı Rufus Griswald, ölümünün ardından yazarı aşağılayan bir ölüm ilanı yayınladı, daha sonra da evini ziyaret ederek yazarın el yazmalarını aldı ve geri getirmedi. Ardından, Poe’yu sürekli sarhoş gezen, kadın peşinde koşan, ahlaksız ve tek bir dostu bile olmayan, delirmiş bir adam olarak anlattığı biyografisini yayınladı. Ancak tam da bu noktada Griswald için bir hesap hatası söz konusuydu; insanların Poe’yu ve onun eserlerini reddetmelerini amaçlamıştı, oysa biyografi tam tersi etki yarattı. Poe’nun kitap satışları arttı, öyle ki Poe hayattayken bile bu kadar satmamıştı. Griswald’ın çarpıttığı Poe imajı, bugüne kadar canlı kalan bir “Poe efsanesi”nin oluşmasına neden olurken, Griswald, sadece Poe’nun hayatını ilk kez kaleme alan kişi olarak hatırlanır oldu. 1827 yılından bu yana eserleri yayınlanan yazarın kısa öyküleri, şiirleri, bir romanı, bir ders kitabı, bilimsel teori üzerine bir kitap ve yüzlerce makale ve kitap eleştirisi olsa da, o en çok karanlık dünyaların kapılarını araladığı korku öyküleri ve insanın içine işleyen lirik şiirleri ile edebiyat klasikleri arasındaki yerini aldı. Modern polisiyenin yaratıcısı ve bilim kurgu türünün yenilikçisi olarak kabul edilmesine karşın, hayatını Amerika’nın ilk büyük edebiyat eleştirmeni ve teorisyeni olarak kazandı.