top of page
Sayılar ve Türümüze Katkıları

Sayılar ve Türümüze Katkıları // Caleb Everett

Stok kodu: 9786052205808

Sayılar ve Türümüze Katkıları

Sayı Sayma ve Kültürlerin Gelişimi

Caleb Everett

 

İnsan kültürleri şaşırtıcı derecede kısa bir süre öncesine kadar sayı mefhumuna sahip değildi. Sayıların icadıyla gelen sözel ve sembolik temsiller, insan yaşantısında köklü bir dönüşüme yol açtı. Çocukluğunu Amazonlardaki yerli kabileler arasında geçiren dilbilimci antropolog Caleb Everett ödüllü çalışması Sayılar ve Türümüze Katkıları’nda bu dönüşümün kapsamını ortaya koyuyor, farklı kültürlerin sayılarla ilişkisini ve sayıların insan zihnini, davranış ve kültürleri nasıl şekillendirdiğini incelikle ele alıyor.

 

Bilişsel bilimler, dilbilim, antropoloji, nörobiyoloji ve fizyoloji gibi farklı alanlardan pek çok araştırmayla zenginleşen bu anlatıda arkaik sayı sistemleri, yerli kabilelerin farklı sayma uygulamaları, insanlarla diğer hayvanların sayısal becerileri ve bu becerilerin nörobiyolojik kökenleri de ufuk açıcı örneklerle açıklanıyor.

 

Sayılar, İspanyolca, İtalyanca ve Çinceye çevrilmiş. 2018’de dilbilim dalında Amerikan Yayıncılar Birliği Prose Ödülü’ne layık görülmüş. 2017’de ABD Smithsonian Enstitüsü tarafından yeryüzünün işleyişini daha iyi anlamamıza yardımcı olan on bilim kitabı arasında gösterilmiştir.

 

 

 “Everett’in çok farklı alanlardan çarpıcı çalışmalarla desteklediği güçlü bir savı var: Sayılar ne doğaldır ne de insan doğasına içkindir; insan zihninin yarattığı bilişsel bir icattır ve nicelikleri anlayıp ayırt etme şeklimizi ebediyen değiştirmiştir. Sayıların tarım ve tarıma dayalı kalabalık toplumların gelişiminde hayati rol oynadığına ilişkin savı da bir o kadar ikna edici.”

Amir Alexander, Wall Street Journal

 

“Everett binlerce yıllık insan evrimini irdeleme serüveninde Amazon ormanlarından Avustralya çöllerine yolculuk ederken insan kültürlerinin çeşitliliğini daha derinden anlama çabasını asla elden bırakmıyor, soluk kesici bir anlatıyla türümüzün en önemli bilişsel ve dilsel başarısını ele alıyor: sayı saymak ve niceliksel kavramları kullanarak muazzam çeşitlilikteki kültürel faaliyetleri zenginleştirip geliştirmek.”

Bernd Heine, University of Cologne

 

“Bu disiplinlerarası incelemede antropolog Caleb Everett sayı sistemlerinin evrimiyle ortaya çıkan sayısız olanak ve yeniliğe ışık tutuyor.”

Rachel E. Gross, Smithsonian

 

 “Harika… Cesur ve derinlikli… Everett ele aldığı araştırmaların çeşitliliğiyle evrensel ve ikna edici bir anlatı sunuyor. Bilişsel deneylerin inceliklerini anlatırken de kabilelerin ritüellerini ve dilbilgisine ilişkin teknik detayları anlatırken de konuya aynı şekilde hâkim. Çocukluk yıllarını misyoner eğitimci ebeveynleriyle Amazon ormanlarında geçirmesinin avantajıyla keskin kavrayışlar sunuyor (babası ünlü dilbilimci David Everett). Sayılar ufuk açan, yer yer de okuyucuyu şaşkına çeviren bir çalışma. Dilin kültürel bir icat olarak türümüzü şekillendirmekteki hayati işlevini ikna edici bir şekilde ortaya koyuyor.”

Vyvyan Evans, New Scientist

  • Caleb Everett antropolog ve dilbilimcidir. Miami Üniversitesi Antropoloji bölümünde öğretim görevlisi olarak çalışıyor, farklı kültürlerde biliş ve dil evrimine ilişkin araştırmalar yapıyor.

  • Özgün adı:  Numbers and The Making Of Us:

    Counting and The Course Of Human Cultures

    İngilizce Aslından Çeviren: Can Evren Topaktaş

    Yayıma Hazırlayan: A. Müge Çavdar

    Son Okuma: Mehmet Ekinci

    Kapak Tasarımı: Kolektif Tasarım

    Sayfa Düzeni: Semih Büyükkurt

    1. Baskı, Mart 2021

    ISBN:  978-605-2205-80-8

    258 s. / 2. Hamur / Ciltsiz / 15 x 21,5

298,00₺ Normal Fiyat
193,70₺İndirimli Fiyat
Adet

OKUMA PARÇASI


ÖNSÖZ

TÜRÜMÜZÜN BAŞARISI ÜZERİNE


Hayatta kalmak kolay değil. Daha evvel modern toplumlar tarafından şekillendirilmemiş bir ortama ayak bastıysanız, muhtemelen bu gerçeği çabucak anlamışsınızdır. Örneğin, tropik bir ormanda tek başınıza yürüyüş yaptığınızda, bu durum kendini sert bir şekilde belli eder. Bunaltıcı hava ve buna bağlı olarak yoğun bir şekilde terlemenizin (boğucu derecede nemli ortamlara vücudunuzun tam olarak adapte olamamasının bir yan etkisi) verdiği rahatsızlığın ötesinde, ortamdaki türlü çeşit bakteri ve virüse, böceklere ve daha büyük yırtıcı hayvanlara yem olma olasılığından kaygılanmanın yanı sıra, yiyecek bulmanızın ne kadar zor, hatta neredeyse imkânsız olduğunu keşfedersiniz. Amazon ormanlarının sık bitki örtüsü arasında ilerlerken ormanda yaşayan yerlileri takip etme fırsatı bulursanız, eğer biraz olsun bana benziyorsanız, takip ettiğiniz insanların bilgilerinden faydalanmazsanız, bulunduğunuz ortamın sizi bir anda yutabileceğinin farkına varırsınız. 1971’de, içinde bulunduğu yolcu uçağı Peru ormanlarının binlerce metre yukarısında parçalara ayrılan Juliane Koepcke, geçirdiği meşhur uçak kazasının ardından ormanın içinde yalnız başına dokuz günden uzun bir süre boyunca hayatta kalmayı başararak tüm dünyayı şaşkına çevirdi. Ergenlik çağındayken, Amazonlarda görev yapan iki biyoloğun kızı olarak yerel ekoloji hakkında edindiği bilgiler sayesinde hayatta kalmayı başardı. Buna rağmen, ormanda kaldığı süre boyunca yiyecek bulamadı ve sonunda yaşantılarını nehir kıyısında sürdüren yerel bir kültürün üyeleri tarafından kurtarıldı. Onunla aynı duruma düşerek ormanda mahsur kalan çoğu insan, hayatta kalmayı başaramaz. Aynı şey diğer el değmemiş doğal ortamlarda kaybolan insanlar için de geçerlidir. Kıtalararası denizcilik tarihi, yabancı oldukları yeni yaşam ortamlarında mahsur kalan denizcilerin hayatta kalabilmek için yerli toplulukların yerel ekoloji bilgilerine başvurmak zorunda kaldıklarını konu alan hikâyelerle doludur. Televizyonlarda yayınlanan, dışarıdan yardım almadan doğada yaşam mücadelesi veren bireylerin tasvir edildiği “realite” şovları, genelde yapımcıların “yalnız başına” hayatta kalmaya çalışan bireylere gerek duydukları temel gereçleri sağlaması, “terk edildikleri” ortamlarda hayatta kalabilmeleri için onları önceden hazırlayıp tedarikli bir film ekibiyle birlikte çekimler sırasında desteklemesi sayesinde çekilebiliyor. Bu kulağa biraz aşağılayıcı bir ifadeymiş gibi gelse de, çoğumuz dünyadaki ekosistemlerin büyük bir çoğunluğunda tek başımıza mahsur kaldığımızda muhtemelen birkaç günden, şanslıysak birkaç haftadan fazla hayatta kalmayı başaramayız.


Daha da şaşırtıcısı, yerel kültürlere mensup bireyler bile iyi tanıdıkları ortamlarda yanlışlıkla tek başlarına kaldıklarında, hayatta kalmakta zorlanabilir. Örneğin, sık dokulu bitki örtüsünün altında kaybolmak tropik ormanlarda yaşayan yerliler için nispeten daha az tehlike arz edebilir, ama bu bazı durumlarda onlar için de hayli riskli olabilir. Amazonlarda köylerine yakın yerlerde kaybolarak zar zor hayatta kalmayı başarabilen, hatta bazı talihsiz durumlarda hayatlarını kaybeden kabile üyeleri olduğunu biliyorum. Bu gibi vakalar önemli ve çoğu zaman göz ardı edilen bir noktayı vurgular: İnsan yaşamı kültür haznesinde depolanan ve ortak lisanlar aracılığıyla erişilebilen bilgilere bağımlıdır. Her gün, aslında bizde olmayan fakat diğer insanların zihinlerinden kolayca çekip çıkarabildiğimiz, binlerce yıllık bir süreç içinde bazen büyük zorluklara katlanılarak, çoğu zaman da rastlantı eseri edinilmiş bilgilerden faydalanırız. Kendi kültürünüzden birkaç örneği ele alalım: Mesela otomobilinizi, evinizdeki ısıtma sistemini veya bir tavuğun göğüs etini fileto halinde kesmenin en iyi yöntemini icat etmek zorunda kalmadınız; bu gibi teknolojiler ve davranışlar size önceki nesillerden miras kaldı. Davranışlarınızı konuştuğunuz lisan aracılığıyla sizden önceki nesillere resmi veya gayriresmi bir şekilde devamlı olarak öğretilen davranışları temel alarak şekillendirdiniz. Beslenme ve uyuma gibi temel ihtiyaçlarımızı gidermeye yönelik süreçler de dahil olmak üzere, gündelik faaliyetlerinizin büyük çoğunluğu, tamamen etrafımızdaki insanlardan edindiğimiz, onların da diğer insanlardan edindiği fikirlere dayanır. Çeşitli gereksinimlerimiz biyolojik temellere dayansa da bu gereksinimleri karşılamak için benimsediğimiz yaklaşımlar yerel kültürümüz tarafından şekillendirilir. Hayatlarımızı kolaylaştıran neredeyse her türlü malzeme ve davranışlarımızı şekillendiren her icat, başka insanlar veya insan gruplarının yenilikçilik ürünüdür. Fikirler söz konusu olduğunda, icat ettiğimizden çok daha fazlası bize önceki nesillerden miras kalır. Aynı şey bizden çok farklı kültürlere mensup bireyler için de geçerlidir. Yeni Gineli avcılar gerek duyduklarında ok ve yay gibi av aletlerini icat etmek zorunda kalmazlar – bu teknoloji onlara aldıkları eğitim veya önceki nesilleri taklit etmeleri sayesinde miras kalır. Her kültürün her nesli bir önceki neslin bilgi birikimini, çoğu zaman acı veren veya ölümcül sonuçlar doğuran olayların ardından yapılan tesadüfi keşifler sonucunda geliştirir. Örneğin, oklar, yaylar ve diğer temel av aletleri bir çırpıda tasarlanmamıştır. Bu aletler, avcıların bazı ok ve yay çeşitlerinin bazı amaçlar için diğerlerinden daha uygun olduğunu ve hayatta kalmaları için kendilerine daha fazla avantaj sağladığını fark etmeleriyle yüzyıllar içinde yavaş yavaş evrimleşmiştir.



Diğer Kitaplarımız

bottom of page