top of page
Yol Bilenler Wade Davis

Yol Bilenler // Wade Davis

Stok kodu: 9786055029395

Yol Bilenler - Kadim Bilgeliğin Modern Dünyadaki Önemi

 

Her kültür “İnsan olmanın ve yaşamanın anlamı nedir?” sorusuna verilen emsalsiz bir yanıttır. Antropolog Wade Davis dünyadaki yerel kültürlerin bilgeliğini methettiği nefes kesici bir yolculuğa çıkarıyor bizi.

 

İlkin Polinezya’da, ataları İsa’dan bin yıl önce Pasifik’te yaşayan seyrüsefercilerle denizlere yelken açıyoruz. Derken Amazon’da kayıp bir medeniyetin torunlarıyla, Anakonda halklarıyla tanışıyoruz. Ardından Andlar’da yeryüzünün gerçekten canlı olduğunu keşfederken, Avustralya’da Afrika’dan yola çıkan ilk insanların her şeyi kapsayan felsefesini, Rüya Zamanı’nı deneyimliyoruz. Sonra Nepal’e gidip kırk beş yılını tefekküre ve yalnızlığa adamış en büyük kahramanla, gerçek bir Bodhisattva’yla karşılaşıyoruz. En nihayetinde de soluğu hayatta kalma savaşı veren son yağmur ormanı göçebelerinin mekanı Borneo’da alıyoruz.

 

Bu yolculuktan çıkarılacak dersleri anlamak gelecek yüzyılda görevimiz olacak. Zira insanlığın mirası –engin bir bilgi ve deneyim arşivi, koca bir hayal gücü kataloğu– büyük tehlike altında. Kültürün ifade ettiği şekliyle insan ruhunun çeşitliliğini yeniden takdir etmek, zamanımızın en zorlu ve temel vazifelerinden biri.

 

“Değişim de teknoloji de kültürel bütünlüğü tehdit eden şeyler değildir. Esas tehdit iktidardır, vahşi tahakkümdür. Batı’daki yaygın düşünceye göre, sözkonusu yerli halklar, yani Batı’yla pek de ilgisi olmayan ‘ötekiler’, her ne kadar olağandışı ve renkli olursa olsun, adeta doğa yasaları gereği, modernleşmek ve Batılılar gibi olmak konusunda sanki başarılı olamamışlar gibi, öyle ya da böyle yok olup gitmeye mahkumdur. Düpedüz yanlış bir düşüncedir bu.”

  • Wade Davis, okurlardan büyük ilgi gören The Serpent and the Rainbow, Light at the Edge of the WorldOne River ve The Clouded Leopard gibi pek çok kitabın yazarıdır. Antropolog, etnobotanikçi, film yapımcısı ve fotoğrafçı olarak pek çok ödül kazanan Davis’in yazıları ve fotoğrafları Globe and Mail, Maclean’s, Newsweek, National Geographic, Wall Street Journal ve Washington Post gibi birçok gazete ve dergide yayımlanmıştır. Davis şu anda Washington D.C.’deki National Geographic Society bünyesinde Explorer-in-Residence görevini yürütmekte, geri kalan zamanlarını da Kanada’da Kuzey British Columbia’da geçirmektedir.

  • Türkçesi: Akın Terzi

    Türü: Kolektif Düşünce Dizisi / İnceleme

    Yayıma Hazırlayan: Evrim Öncül

    Kapak Tasarımı: Deniz Akkol

    Cilt Bilgisi: Ciltsiz

    Kâğıt Bilgisi: Kitap Kâğıdı

    Basım Tarihi: 1. Baskı Nisan 2015

    Basım Bilgisi: 2. Baskı Ekim 2017

    Sayfa Sayısı: 224 s.

    Kitap Boyutları: 13,5 cm x 19,5 cm

    ISBN No: 978-605-5029-39-5

    Barkod No: 9786055029395

252,00₺ Normal Fiyat
163,80₺İndirimli Fiyat
Adet

OKUMA PARÇASI


I.

Kahverengi Sırtlan Mevsimi


Dünyanın bütün kültürlerinin rüzgarları evimde dilediğince, serbestçe esebilir. Ama o rüzgarlardan herhangi birinin ayağımı yerden kesmesine asla izin vermem.

Mahatma Gandi


Seyahat etmenin en güzel yanlarından biri, kadim yol yordamları unutmamış, geçmişlerini esen rüzgarda hâlâ duyabilen, yağmurlarla yıkanan taşlarda hissedebilen, bitkilerin kekre yapraklarında tadabilen insan toplulukları arasında yaşama fırsatı yakalamaktır. Amazon’da Jaguar şamanın hâlâ Samanyolu’nun ötelerine seyahat ettiğini, İnuit ihtiyarlarının anlattığı mitlerin hâlâ anlamla dolu olduğunu, Tibet’teki Budistlerin hâlâ Dharma’nın nefesinin izinden gittiklerini bilmek, antropolojinin ifşa ettiği şu ana fikri hatırlamak demektir: İçinde yaşadığımız sosyal dünya, mutlak bir anlamda var değildir; sadece bir gerçeklik kalıbından, ait olduğumuz kültürün ataları tarafından nesiller öncesinde layıkıyla yapılmış birtakım zihinsel ve manevi seçimlerin sonucundan ibarettir.


İster Borneo ormanlarında göçebe Penan topluluklarıyla, Hai-ti’de bir Vudu rahibiyle ya da Peru’daki And Dağları’nın zirvelerinde bir curandero ile dolaşalım, ister Sahra’nın kızıl kumlarında bir Tamaşek kervanıyla ya da Everest’in yamaçlarında Tibet sığırı sürüleri güden bir çobanla seyahat edelim, bu insanlardan şunu öğreniriz: Düşünmenin ve dünyayla etkileşim kurmanın başka alternatifleri, başka olanakları ve başka usulleri vardır. Bu da bize umut veren bir şeydir.


Sayısız kültür bir araya gelip yeryüzünü kuşatan zihinsel ve manevi yaşam ağını meydana getirir. Biyosfer dediğimiz biyolojik yaşam ağı yeryüzünün selameti için ne kadar önemliyse, bu yaşam ağı da o kadar önemlidir. Bu sosyal yaşam ağına “etnosfer” diyebiliriz. Bu terim, bilincin ortaya çıkışından bu yana insan imgeleminin hayat verdiği bütün düşüncelerin, sezgilerin, mitlerin, inanışların, fikirlerin ve esinlerin toplamı olarak tanımlanabilir. Etnosfer, insanlığın en önemli mirasıdır. Düşlerimizin meyvesi ve umutlarımızın tecellisidir; bizi meydana getiren ve iflah olmaz derecede meraklı, müthiş uyum yeteneğine sahip bir canlı türü olarak yarattığımız ne varsa hepsinin simgesidir.


Nasıl yaşamın biyolojik matrisi biyosfer, habitatın yıkımının beraberinde getirdiği bitki ve hayvan türlerinin yitimi yüzünden feci şekilde bozuluyorsa, etnosfer de aynı ölçüde bozulmaktadır, hem de çok daha büyük bir hızla. Örneğin, hiçbir biyolog yoktur ki canlı türlerinin yüzde 50’sinin yok olma tehlikesiyle karşı karşıya olduğunu iddia etsin. Gelgelelim, biyolojik çeşitlilik alanındaki bu en feci senaryo, kültürel çeşitlilik alanındaki en iyimser senaryonun yanına bile yaklaşamaz.


Bunun esas göstergesi, isterseniz buna felaket habercisi de diyebiliriz, dillerin ölümüdür. Dil denen şey, birtakım dilbilgisi kurallarından ve söz dağarcığından ibaret değildir. Adeta insan tininin billurlaştığı yerdir, her bir kültürün ruhunu vücuda getiren araçtır. Her dil zihindeki bir cangıldır, düşüncenin dönüm noktasıdır, tinsel olasılıkların oluşturduğu bir ekosistemdir.


Günümüzde konuşulan 7000 dilin yarısı yeni nesillere öğretilmiyor. Bir şeyler değişmediği takdirde, bizzat bu dillerin yeryüzünden silindiğine tanık olacağız. Dünyada konuşulan dillerin yarısı yok olmanın eşiğinde. Hem, sessizliğe gömülmek, yeryüzünde kendi anadilini konuşan son insan olmak, atalarınızın hikmetini sonraki nesillere hiçbir surette iletememek ya da gelecek nesillere umutla bakamamak kadar insana çaresizlik veren bir şey var mıdır? Ne ki dünyanın bir köşesinde yaklaşık iki haftada bir birileri bu trajik kaderi yaşıyor. Ortalama olarak iki haftada bir, bir ihtiyar ölüyor ve kadim bir dilin son hecelerini de beraberinde götürüyor. Bunun anlamı da şu: Birkaç nesil sonra, insanlığın toplumsal, kültürel ve entelektüel mirasının yarısının yittiğine tanık olacağız. Çağımızın perde arkasında işte bunlar oluyor.



Diğer Kitaplarımız

bottom of page