top of page
Rengeyiği Türkleri Dukhalar

Rengeyiği Türkleri: Dukhalar // Selcen Küçüküstel

Stok kodu: 9786052205587

Rengeyiği Türkleri: Dukhalar

Selcen Küçüküstel

 

Bir hayvanı evcilleştirmeyi başarmış ender avcı-toplayıcı topluluklardan biri olan Dukhalar, Moğolistan’ın kuzeyindeki Hövsgöl bölgesinde yaşayan göçer bir Türk halkıdır. Yerleşik düzene geçişle birlikte insanın kendisini doğadan ayrı ve üstün bir konuma yerleştirdiği günümüz insan merkezci Batı toplumlarının aksine, doğayı canlı bir varlık olarak kabul ederek tüm canlılara saygıyla yaklaşan eşitlikçi bir topluluk olan Dukhalar, bize tarihin en önemli olaylarından biri kabul edilen evcilleştirmenin sonuçlarını anlamamız bakımından eşsiz bir fırsat sunuyor.

 

Peki, yaşadıkları coğrafyayı evi olarak kabul eden bu göçer avcı-toplayıcı insanlar böylesine devasa bir evle nasıl ilişki kuruyor, ne gibi kurallara dikkat ediyorlar? Bir liderin olmadığı Dukhalarda eşitlikçi toplumsal ilişkiler nasıl yürütülüyor? Evcilleştirme Dukhalar için ne anlama geliyor? Rengeyikleri insanlardan ne gibi bir fayda sağlıyor? Dukhalar ava gitmeden önce ve av esnasında nelere dikkat ediyorlar? Ayı, Sibirya halkları için neden özel bir yere sahip? Hayvan kemikleriyle nasıl fal bakılıyor ve rüyalar bir avcıya nasıl bir pusula gibi yön gösteriyor?

 

Kültürel antropolog Selcen Küçüküstel’in aralıklarla altı yıla yayılan bir alan çalışmasının sonucu olan bu kitap, Dukhaların yaşamını tüm detaylarıyla ortaya sererken “yeryüzündeki tüm canlılık belirtilerini hızla tükettiğimiz günümüz dünyasının uzak bir köşesinde insan, hayvan ve doğa arasındaki karmaşık ilişkilerin bir kısmına ışık tutmayı amaçlıyor.”

 

“Çevrende gördüğün her şeyin bir ruhu vardır, hem de her şeyin... Bu yüzden soluk aldığın her an, bunu fark etmeli ve çok dikkatli olmalısın! Böylece hiçbir canlının ruhuna saygısızlık yapmamış olursun.”

  • 1983 yılında Yalova’da doğan ve üniversite eğitimine kadar orada yaşayan Selcen Küçüküstel, yüksek lisansını kültürel antropoloji alanında yaptı. Berlin’deki Humboldt Üniversitesi Orta Asya çalışmaları bölümünde, Moğolistan’da yaşayan rengeyiği çobanı göçer bir topluluk olan Dukhalar üzerine yaptığı doktora çalışmasını 2018’de tamamladı. Akademik çalışmalarını Carlos III Madrid Üniversitesi’nde doktora sonrası araştırmacı olarak sürdürüyor. 2009-2014 yılları arasında Atlas dergisinde fotoğrafçı ve yazar olarak dünyanın birçok farklı yerini ziyaret ederek değişik kültürler hakkında fotoğraf çalışmaları da yürüten Selcen Küçüküstel, bu çalışmalarına şimdilerde Magma dergisinde devam ediyor.

  • Yayıma Hazırlayan: Murat Oğurlu

    Son Okuma: Yusuf Zeybekoğlu

    Kapak Tasarımı: Kolektif Tasarım

    Kapak Fotoğrafı ve Fotoğraflar: Selcen Küçüküstel

    Sayfa Düzeni: Semih Büyükkurt

    1. Baskı, Şubat 2020

    256 sayfa / 2. Hamur / Ciltsiz / 15 x 21,5 cm

    ISBN: 978-605-2205-58-7

288,00₺ Normal Fiyat
187,20₺İndirimli Fiyat
Adet

OKUMA PARÇASI


SUNUŞ


Evimden çok uzakta, Sibirya ormanlarının derinliklerinde hiç tanımadığım insanlarla birlikteydim. İlk zamanlar şaşkın, üşümüş ve belki biraz da tedirgindim fakat tüm bunlara rağmen bana gülümseyen, kendiminkine çok yakın bir dil konuşan bu insanların yanında, nedenini kavrayamasam da kendimi evimde gibi hissediyordum. Bu his daha çadırlarına adımımı atar atmaz baş gösterdi.


“Seen adın gim?” (Senin adın ne?)

“Şay içer bi?” (Çay içer misin?)


Bu cümleleri duydukça içim kıpır kıpır oluyor, yüzüme kocaman bir gülümseme yayılıyordu ve tanıdık kelimelerle cevap verdiğimde aynı gülümsemenin nasıl onların da yüzüne yerleştiğine tanık oluyordum.


Donarak gözümü açtığım sabahlarda, çadırında kaldığım Sarnai az önce yaktığı sobanın çıtırtıları eşliğinde, “Ekki daşdandın bı? Düceen bi?” (İyi dinlendin mi? Düş gördün mü?) diye sorduğunda, sabah mahmurluğuyla evimden çok uzaklarda olduğumu, bir anlığına da olsa unutuyordum.


Henüz yabancısı olduğum bu ırak coğrafyada üşüdüğümde, “Dongan bı?” (Dondun mu?), korktuğumda “Gorkba” (Korkma), susadığımda “Su içer bi?”, yemekten sonra “Dotgan bı?” (Doydun mu?), bir ilkbahar günü çadırın dışının beklenmedik bir biçimde bembeyaz olduğuna şahit olduğum sevinç anında “Gar yazgan” (Kar yağmış) gibi kendi dilime birebir benzeyen cümleleri duymak, sanki orada yıllardır yaşıyormuşum gibi evimde hissettiriyordu.


Bırakın insanları, bu coğrafyadaki hayvanlar bile çok tanıdıktı. Her gün çadırımıza giren köpeğin adı, kulaklarının büyüklüğünden dolayı Gulak’tı. Ona bile seslenirken her şey çok olağan geliyordu. Dukhalarla yaşadığım deneyimden önce kelimelerin, seslerin, gülümsemelerinin ve en önemlisi insanın anadilinin, kişinin her yere götürdüğü evi olduğunu bilmezdim.



Diğer Kitaplarımız

bottom of page